Değerli TÜBİTAK takipçileri,
Haftanın;

  • Bilim ve teknoloji gelişmelerini,
  • Çağrı ve duyurularını,
  • Yeni proje ve programları hakkındaki bilgileri sizler için derliyoruz.

TÜBİTAK Kurum Etkinlikleri ve Haberler


Afet Yönetimi Politikaları Kurulu Oluşturuluyor

Türkiye'de şehirlerin başta deprem olmak üzere sel ve kuraklık gibi afetlere daha hazırlıklı hale getirilmesi için oluşturulan Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli'nin ilk toplantısı İstanbul'da Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde yapıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığında büyük çoğunluğunu akademisyen ve araştırmacı olmak üzere 110 katılımcının davet edildiği toplantıya TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal da katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantı sonunda yaptığı konuşmada “Ülkesi ve milleti için dertlenen insanlar olarak tarihimizin en ağır can kayıplarından ve yıkımlarından biri olan 6 Şubat depremlerini inşallah afetler konusunda yeni bir miladın başlangıcı haline getireceğiz. Sadece ortak akılla değil onunla birlikte ortak vicdan ortak ahlak ortak vizyon birliğiyle Türkiye'yi dünyanın afetlere karşı en hazırlıklı ve afetler sonrasında en hızlı ve etkili tepki verebilen ülkesi haline getirmekte kararlıyız.” açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugünkü toplantımızı afet yönetiminde yeni bir paradigma inşası yolunda bir ilk adım olarak görüyoruz. Deprem sahasındaki ve koordinasyon süreçlerindeki pratiklerimizi bilim insanlarımızın ve her alandaki uzmanlarımızın birikimleriyle harmanlayarak bundan sonraki adımlarımızı atacağız” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, “Bu toplantıda gördüğünüz gibi yaklaşık 110 gerek siyasetçi, gerek bilim insanları bir arada olduk. Ve bütün yapılan açıklamalar hepsi kayda alındı ve bu kayıtlar üzerinde çalışmamızı yapacağız. Bu çerçevede ilk yapacağımız işlerden biri de inşallah şu olacak. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde hali hazırda 9 tane olan politika kurullarına 10. olarak Afet Yönetimi Politikaları Kurulu'nu eklemek olacaktır. Böylece farklı alanlarda ve kurumlarda yürütülen tüm çalışmaların Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yakından takibini yapma ve gerektiğinde müdahil olma imkânı bulacağız. Keşke musibetleri yaşamadan bu çalışmaları arzu ettiğimiz etkinliğe kavuşturabilsek. Ancak tek başına kentsel dönüşüm çalışmalarında önümüze çıkartılan ve hiçbirinin akılcı dayanakları olmayan engeller bile bu dersin öyle kolay çıkartılamadığını gösteriyor.” diye konuştu

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, toplantının kapanış konuşmasında yeni yerleşim yerlerinin belirlenmesi ile hasar haritalarını ve bölgedeki son durumu paylaştıkları birer sunum yaptı.

Toplantıda söz alan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal TÜBİTAK’ın depreme ilişkin yürüttüğü araştırma faaliyetlerine ilişkin bilgi verdi. Mandal, depremin hemen ardından çalışmalara başladıklarının altını çizdi. TÜBİTAK Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programını açtıklarını kaydeden Mandal, “ Benzer felaketlere hazırlıklı olunmasını sağlamak için bilimsel verilerin toplanması, sismik, jeolojik, jeodezik, tektonik, geoteknik, yapı sağlığı ve hasar, ulaştırma yapıları, deniz seviyesi değişimi, zemin yapısı ve sıvılaşma, yüzey kırığı, heyelan, radon gazı çıkışı, tarım, çevre, tarihi ve kültürel yapılar, sağlık hizmetleri, psikoloji, sosyal bilimler, gıda güvenliği, afet yönetimi vb. konularını içeren 61 farklı kurumdan 122 projeyi destekledik. Türkiye’nin dört bir yanından 567 araştırmacı, sağlıktan lojistiğe, tektonikten psikolojiye kadar birçok alanda saha verisi topluyor.” ifadelerini kullandı.

Projelerden elde edilen verilerin kamuoyu ile paylaşılacağına vurgu yapan TÜBİTAK Başkanı, açık bilimin önemine işaret etti. AFAD ile aktif iş birliği ile yaptıklarını kaydeden Mandal, sahada araştırmaların birden çok disiplinle ve çok boyutlu olarak sürdüğünü kaydetti.

Son dönemde ihtiyaçlar doğrultusunda deprem odaklı çalışmalar yürütüldüğünü belirten Prof. Dr. Mandal, çok daha geniş bir şekilde afet odaklı çalışmalar yapılmasının gerekliliğine dikkat çekti.

AFAD Genel Merkezi koordinasyonunda, deprem araştırmaları alanında akademisyenlerle, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin başkanlığında gerçekleşen toplantıyı hatırlatan Mandal, bu toplantıda da Afet Araştırmaları Odaklı Bir Platform oluşturulması konusunda fikir birliğine varıldığını belirtti ve “Bu kapsamda bir araştırma platformu yaklaşımına ihtiyaç var. TÜBİTAK olarak hazırlıklara başladık.” dedi.

Toplantıya TÜBİTAK MAM İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı, MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Burcu Özsoy da katıldı.

“Her 30 saniyede bir deprem görüyoruz bölgede”

6 Şubat tarihinde meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkımlara sebep olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından, yaraların sarılması ve bundan sonraki süreçte gerekli önlemlerin alınabilmesi için çalışmalar devam ediyor. Bu çerçevede ilk andan itibaren deprem bölgesine giderek çalışmalarını yürüten TÜBİTAK MAM, bölgede 15’e yakın deprem gözlem istasyonu kurdu. TÜBİTAK tarafından desteklenen 550 bilim insanının çalıştığı bölgeden alınan verilerle birlikte meydana gelen depremler anlık olarak 7 gün 24 saat esasıyla gözlemleniyor. TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi içerisinde bulunan Yer Bilimleri Araştırma Grubu’nda yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi verdi.

“1999 depreminden en az 20 kat daha büyük bir depremden bahsediyoruz”

Yaşanılan depremin büyüklüğünün çok iyi bilinmesi gerektiğini kaydeden TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Bizim en yakın zamanda yaşamış olduğumuz depremler 1999’da Gölcük’te ve takibinde Düzce’de gerçekleşen depremler. Onlarla karşılaştırıldığı zaman büyüklüğü ve oluşturduğu bölgesel genişlik noktası çok farklı. En az 20 kat daha büyük bir depremden bahsediyoruz. Etkilediği bölgenin genişliği de 500 kilometreye yakın. Dolayısıyla bu sadece Türkiye’deki bilim insanlarının değil, dünyada farklı coğrafyalardaki birçok bilim insanının ifade ettiği gibi, yüzyılın en büyük karasal depremi. Bu kayıt altına alınma noktasında ama çok daha büyük bir depremin hem şiddeti hem de büyüklüğünün etkisi altındayız. Geçtiğimiz hafta pazar günü Hatay’da, hafta sonu Niğde’de, dün Malatya’da yaşamış olduğumuz depremler gerçekten bunun etkisini bize gösterir boyutta” dedi.

Elazığ ve İzmir depremlerinin ardından Gaziantep ve çevresinde gözlem istasyonları kurmaya başladıklarını dile getiren Prof. Dr. Mandal, “Biz, 2020 yılında özellikle Elazığ’daki deprem ve İzmir’deki deprem sonrasında Gaziantep Büyükşehir Belediyemizle birlikte sismik tehlike, risk değerlendirmesi üzerine ve yine benzer şekilde deprem risk analizi oluşturmak üzere çalışmalar başlatmıştık. Dolayısıyla orada bizim istasyonlarımız vardı. Hemen akabinde bu istasyonlarımızın sayılarını artırarak şu an bölgede 15 istasyonla birlikte gözlem yapıyoruz. Şu anda konuşulan toplumumuzu, vatandaşlarımızı doğru bilgilendirme anlamında deprem sayılarının 10 bine ulaştığı bilgisi var. Aslında bu sayı 10 binin çok üzerinde. Ama hangi büyüklükten itibaren ölçtüğünüze bağlı. Genelde ölçüm noktaları 1.5’in üzerinde kabul gördüğü için onun üzeri hesaplanıyor. Esasına bakarsanız biz her 30 saniyede bir deprem görüyoruz bölgede. Geçmişte bunlar yok muydu? Duyarlılık anlamında bakıldığı zaman düşük büyüklükteki depremler sürekli yaşanıyor ama şu an hassasiyet noktası gerçekten çok yüksek” diye konuştu.

“Bilim insanlarımız şu an sahada çalışmalarını gerçekleştiriyor”

Deprem bölgesinde 550 araştırmacının görev yaptığını vurgulayan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal, “En çok sorulan sorulardan biri ‘Bir sonraki aşama ne olacak?’. İşte bu birçok bilim insanının ortaklaşa konuştuğu, şu an oluşan gerilmenin etkisi bunun uç noktalarında. Malatya bunun bir uç noktası ne yazık ki, bir uç noktası Adana ve diğer uç noktası Hatay. Aslında bunları tek tek şu an yaşıyoruz. Yine bilim insanlarımızın söylediği Malatya’da aktif faylarımızın bulunduğu yönünde. Bir diğer tarafı da Adana. Bununla birlikte yine bir diğer tarafı da bizim konuşuyor olduğumuz bu depremin büyüklüğü ve şiddeti dolayısıyla da diğer faylarda hareketlenmelerin ve buna bağlı olarak da oluşturduğu bir kısmı bağımsız depremler, bir kısmı artçı depremler olarak gözlemlediğimiz depremlerle karşı karşıyayız. Bilim insanları olarak bu süreçte TÜBİTAK’ın koordinasyonuyla yapılmaya çalışılan; bizim şu anda 119 tane farklı projemiz ile 550 araştırmacımız, farklı disiplinlerden bilim insanımız sahada çalışmalarını gerçekleştiriyorlar” diye konuştu.

TÜBİTAK Teknolojileri devrede

Deringörü programı hakkında bilgi veren TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal, “Bu sistem, bizim esasında daha önce güvenlik amacıyla, istihbarat amacıyla geliştirmiş olduğumuz bir çözümdü. 2015 yılında geliştirmiştik ve bunu hızlı bir şekilde bu dönemde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın talebi üzerine, onların kullanımına sunduk. Deringörü Programı, depremden kurtarılan çocuklarımızla, kendilerini ifade edemeyen bireylerle ilgili yapay zekaya dayalı bir eşleştirme programı. Dün itibariyle 301 bireyin, bunların büyük çoğunluğu çocuk ve bebek, tespiti yapıldı. Bu bizim için kıymetli. Çocuğumuzu, bebeğimizi, bireyimizi ailesiyle veya velisiyle buluşturmak önemli. Başlangıçta çok daha sınırlıydı ama sonrasında çok hızlı bir şekilde arttı. Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı bu sürecin içerisinde. Program, e-Nabız sistemine entegre edildi. Bu program için bu dönemin bir kazanımı diyebiliriz. Aynı dönem içerisinde, AFAD’ı ya da Kızılay’ı taklit ederek sahte hesaplar üzerinden duyarlı vatandaşlarımızdan para toplayan kötü niyetli insanlar vardı. Dolayısıyla bunlarla ilgili olarak da 2 milyonun üzerinde bir tespit vardı. Bilişim ve İletişim Teknolojileri Başkanlığı’na, emniyete iletilerek bu sahte hesaplar konusunda üzerimize düşeni TÜBİTAK olarak yerine getirmeye çalıştık” ifadelerini kullandı.

TÜBİTAK BİÇABA’ya Yoğun İlgi

"Asrın felaketi" olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli, 11 ilde meydana gelen depremlerden etkilenen lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle doktora sonrası araştırmacıların, kurumca yürütülen veya desteklenen araştırma projelerinde yer almalarını sağlamak için Birlikte Çalışıp Birlikte Başaracağız Programı (BİÇABA) çağrıya açıldı.

BİÇABA programı ile Proje Yürütücüsü değerli araştırmacılarımızdan 2907 projede bursiyer olarak görev almak üzere; 2091 Lisans Öğrencisi, 2331 Yüksek Lisans Öğrencisi, 2046 Doktora Öğrencisi, 1583 Doktora Sonrası Araştırmacı talebi alındı.

Bursiyer talep eden 65 proje 6 farklı araştırma alt yapısında, 315 proje 265 farklı firmada, 17 proje 11 farklı kamu kurumunda, 2.108 proje ise 160 farklı üniversitede yürütülüyor. 189 proje ise TÜBİTAK Merkez enstitülerinde yürütülüyor.

Öğrenci-Doktora Sonrası Araştırmacı Başvuruları da 1 Mart itibariyle başladı, 10 Mart’a kadar devam edecek. 5 şubat itibariyle toplam 2832 bursiyer adayı başvuru alınmıştır.

Proje Yürütücüsü Değerlendirmesi ise 15 Mart-20 Mart tarihleri arasında gerçekleşecek.

Depremlerin etkilediği 11 il olan Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinden başvurulacak programda, lisansa 6 ay; yüksek lisans ve doktora sonrası araştırmacılara 12 ay; doktoraya da 24 ay destek verilecek.

TÜBİTAK'tan deprem bölgesindeki üniversitelere destek

TÜBİTAK-ARDEB 1001 Programı Kapsamında “Deprem Bölgesi Üniversiteleri Çağrısı - BİNBİRÇABA” açıldı.

Adıyaman, Adana, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde yaşayan araştırmacılarımızın Ar-Ge faaliyetlerini desteklemek üzere, “1001-Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı” kapsamında, “Deprem Bölgesi Üniversiteleri Çağrısı - BİNBİRÇABA” açıldı. Bu çağrı ile deprem bölgesindeki üniversitelerdeki araştırmacıların Ar-Ge faaliyetlerini sürdürebilmeleri amaçlanıyor.

1 Mart 2023 tarihinde açılan çağrı 31 Aralık 2023 tarihine kadar sürekli başvuruya açık olacak. Konu sınırlaması olmaksızın Ar-Ge niteliği taşıyan projelerle başvuru yapılabilecek. Başvurunun yapılacağı üniversitenin yer aldığı şehrin veya bölgenin ihtiyaçları odaklı projeler değerlendirme sürecinde önceliklendirilecek. Ayrıca birden çok bölge üniversitelerinin iş birliği yapması da öncelikler arasında olacak. Bölge dışından üniversitelerle iş birlikleri de mümkün olabilecek.

Bölgede bulunan araştırmacılarımıza kolaylık sağlamak amacıyla başvuru adımları sadeleştirildi ve başvurunun tamamlanması için gerekli olan elektronik imza süreci kaldırıldı.

Depremlerin ardından daha güvenli bir gelecek için ‘Bilimle Başaracağız’

TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Doğal afetler hem kısa hem de uzun vadede en şiddetli küresel risklerin arasında yer almaktadır, sürdürülebilir çözümler üretebilmek için birlikte çalışmak bir gerekliliktir.“ ifadelerini kullandı.

Bu afetlerden çıkarılan derslerin önemine vurgu yapan Mandal, “Birçok ülkenin yüzölçümünden daha büyük alanda yaşanan, birçok ülke nüfusundan daha çok kişiyi etkileyen depremlerin ardından daha güvenli bir gelecek için ‘Bilimle Başaracağız“ diyerek araştırma – geliştirme faaliyetlerinin önemine vurgu yaptı.

1001 programına ilişkin başvuru koşulları ve detaylı bilgiler için: https://www.tubitak.gov.tr/tr/duyuru/tubitak-ardeb-1001-prog...

TÜBİTAK’tan Depremzede KOBİ’lere Özel Destek

TÜBİTAK depremden etkilenen işletmecileri de yalnız bırakmadı. TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) tarafından yürütülen, 1501 ve 1507 Destek Programları kapsamında 2023-Deprem Bölgesi özel çağrısı TEKNOÇABA hazırlandı. Bu çağrı ile depremlerden etkilenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde bulunan KOBİ ölçeğindeki kuruluşların proje esaslı araştırma, teknoloji geliştirme ve yenilikçilik faaliyetlerinin desteklenmesi amaçlanıyor.

Bu çağrılar, sadece Deprem Bölgesi’nde yerleşik kuruluşlar için 27.12.2023 tarihine kadar sürekli başvuruya açık olacak ve çağrıya sunulan projeler birbirinden bağımsız olarak değerlendirilecek.

Çağrılar ile tüm sektör ve teknoloji alanlarında yeni bir ürün tasarım ve geliştirme çalışması, mevcut bir ürünün iyileştirilmesi, ürün kalitesi veya maliyet düşürücü nitelikte yeni tekniklerin, yeni üretim teknolojilerinin geliştirilmesi konularında, firmanın teknolojik rekabet gücünü artıracak Ar-Ge projeleri destekleniyor.

1507-KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı 2023 yılı Deprem Bölgesi Özel Çağrısı için proje bütçesi en fazla 1.200.000 TL olarak belirlendi, ikisi ortaklı olmak kaydıyla firmanın ilk 5 projesinin TÜBİTAK tarafından desteklenmesi amaçlandı.

1501-Sanayi Ar-Ge Destek Programı 2023 yılı Deprem Bölgesi Özel Çağrısı için bütçe sınırı belirlenmedi.

TEYDEB 1501 ve 1507 2023-DEPREM BÖLGESİ özel çağrıları başvuruları 1 Mart 2023 tarihinden itibaren https://eteydeb.tubitak.gov.tr üzerinden alınmaya başladı.

4007 Afet Bölgesi “Bilim Her Yerde” Özel Destek Çağrısı Açıldı!

Depremden etkilenen ve olağanüstü hal kapsamına alınan 11 ilimize (Adana, Hatay, Diyarbakır, Osmaniye, Adıyaman, Kahramanmaraş, Elazığ, Gaziantep, Malatya, Şanlıurfa ve Kilis) ve Sivas İli Gürün ilçesine özel “Bilim Her Yerde” Özel Destek Çağrısı açıldı. Bu çağrı kapsamında okul öncesinden liseye tüm öğrencilere yönelik atölye ve etkinlik yapmayı hedefleyen projeler destekleniyor.

Bu çağrıda önerilebilecek uygulamalı proje etkinlikleri ve atölyelerle deprem bölgesinde yaşayan toplumun yaşama uyum sürecinin desteklenmesi hedefleniyor.

Bilim ve Toplum Başkanlığı tarafından yürütülen bu yeni çağrı ile depremin acılarını bilimle sarmak amaçlanıyor.

4007 Afet Bölgesi Bilim Her Yerde Özel Destek Çağrısı ile ilgili ayrıntılı bilgi ve başvuru şartları için http://tubitak.gov.tr/4007 sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Depremler en çok düz demirli ve beton kalitesi düşük binaları yıktı

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'ta meydana gelen depremlerden etkilenen illerde yıkılan bazı binalarda inceleme yapan Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) uzmanları hazırladıkları raporda, çöken binaların çoğunda düz inşaat demiri kullanıldığına ve beton kalitesinin düşüklüğüne dikkati çekti.
Üniversitenin Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi (DEPAR) uzmanları, TÜBİTAK’tan aldıkları destekle yürüttükleri proje için hazırladıkları "6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri İnceleme ve Değerlendirme Raporu"nda, elde edilen sonuçları "malzeme, detaylandırma, zemin, betonarme yapı tasarımı ve imalatı, yığma yapılar" başlıkları altında özetledi.
Özellikle 2000 yılı öncesinde yapılan binalarda beton kalitesinin düşük olduğu ve düz inşaat demiri kullanıldığı belirtilen raporda, etriyelerle ilgili sorunlara vurgu yapıldı.
Raporda, kolon, kiriş ve perde gibi taşıyıcı elemanlarda hasar önleyen enine yerleştirilen demirler olarak tanımlanan etriyelerin yetersiz miktarda kullanıldığı, ayrıca bazı binalarda "güçlü kolon-zayıf kiriş" ilkesine uyulmadığı ortaya konuldu.
BTÜ'nün web sayfasında yayımlanan rapor YÖK Başkanlığı ve TÜBİTAK'a gönderildi.

Bölgedeki termal sularda radon gazının ölçülmesi ve mevcut seviyelerin belirlenmesi önemliydi

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan Doktor Öğretim Üyesi Selcen Uzun Duran yürütücülüğündeki ekip, veri tabanı oluşturmak için deprem bölgesindeki termal sularda radon gazı seviyelerinin ölçümünü yaptı.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından harekete geçen Duran, "6 Şubat 2023 Depremi'nin Meydana Geldiği Bölgelerdeki Termal Sularda ve Toprakta Radon Miktarının Tespiti Ve Deprem ile İlişkisinin Araştırılması" projesini hazırladı. Hazırladığı projeyle "TÜBİTAK 1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı'na başvuran ve destek alan Duran, 17-22 Şubat tarihleri arasında Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye ve Şanlıurfa'daki termal sularda TÜBİTAK destekli saha çalışması gerçekleştirdi.
Duran, depremin ardından ulaşım sağlanabilen 7 ildeki 8 termal sudan örnekler alarak radon gazı seviyelerinin ölçümünü gerçekleştirdi.
Duran, deprem öncesi veya deprem sonrasında termal sularda azalma, artma veya tamamen kaybolmanın söz konusu olabildiğini kaydederek, dünya genelinde yapılan birçok çalışmada, bu tür termal sularda radon anomalilerinin olduğunun tespit edildiğini aktardı.

Depremzede lohusa ve gebelere psikolojik destek verilmeli

Bartın Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik ve Hemşirelik Bölümü akademisyenleri, depremden etkilenen Elbistan ve Afşin ilçelerinde çadır kentlerde kalan gebe ve lohusalarla görüştü.

TÜBİTAK 1002 C Saha Araştırmaları Doğal Afetler Proje desteğiyle Bartın Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hacer Yalnız Dilcen ve ekibi, 2 bin 600'ün üzerinde çadırı ziyaret etti.

Ekip, yaptıkları yüz yüze görüşmelerde 64 gebe ve lohusa kadının psikososyal durumlarıyla ilgili tespit yaptı. Ebelik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hacer Yalnız Dilcen, Elbistan ve Afşin'de çadır kentleri gezerek özellikle gebeleri ve lohusaları tespit edip deprem nedeniyle ağır travma yaşamış olanları dinlediklerini belirtti, depremzede kadınların ihtiyaçlarını tespit etmek istediklerini dile getirdi.

Dilcen, "Onların söylemedikleri ihtiyaçları belirleyip onları giderdik. Kadınlar bize 'İyi ki geldiniz ve bizim derdimizi dinlediniz.' dedi. Onların çadırlarında her şey bol bol var ama dinlenilmeye, duyulmaya, sadece ne yaşadıklarını anlatmaya ihtiyaçları vardı. Gebelerin bu konuda kendilerinin yalnız olmadıklarını hissetmeleri bile onları çok mutlu etti." diye konuştu. Dilcen, özellikle çadır kentlerde ebe ve halk sağlığı hemşirelerine ihtiyaç duyulduğunu ve alandaki gebelerin aşıları başta olmak üzere ihtiyaçlarının sürekli takip edilmesi gerektiğini aktardı.

Dilcen, "Şu an olay o kadar sıcak ki... Bir süre sonra bu kişiler geceleri uyku, yeme sorunları ve dikkat toplamada güçlükler yaşayabilirler. Deprem gibi büyük travmalardan sonra kadınlarda depremde yaşadığı anılar tekrar tekrar gözlerinin önüne gelebilir. Acıları daha da derinleşebilir. Bu acılarının daha da derinleşmemesi için mutlaka özellikle lohusa ve gebelere, sağlıklı nesillerin oluşabilmesi için posttravmatik stresle (travma sonrası stres) ilgili çalışma yapılmalı. Bizim çalışmamızın amacı deprem yaşayan gebe ve lohusalarda psikososyal sağlık durumunun tespitini yapmak. Özellikle gebelerdeki posttravmatik stres bozukluğu, depresyon ve anksiyetelerini belirleyerek, ruh sağlığını nasıl etkilediğiyle ilgili çalışma yaptık. Bununla ilgili psikolojik destek verilmeli, yani bireysel ve gruplara psikoeğitimler ayrıca grup terapileri olabilir.” diye konuştu.

Değişik kütle hareketleri tespit edildi

Muş Alparslan Üniversitesi (MAUN) Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezinde görevli, MAUN ve TÜBİTAK'ın desteğiyle Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin gerçekleştiği bölgeye giden beş akademisyen, Adıyaman, Adana, İskenderun, Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep ve Malatya'da, zeminlerdeki sıvılaşma, bina davranışı, zemin deformasyonu, kütle hareketi ve joefizik ölçümleri yaptı.

Merkez Müdürü Dr. Öğretim Üyesi İskender Dölek, sıvılaşma özellikleri, yüzey deformasyonu gördükleri yerlerle laboratuvarlarda yapacakları incelemeler sonrasında hareketin tipi, şekli ve nasıl bir davranış gösterdiğini daha iyi anlayacaklarını söyledi.

Dölek, şu açıklamalarda bulundu: "Jeomorfolojik anlamda arazi deformasyonuyla ilgili gözlemler yaptık. Sahada kütle hareketlerini görebildik. Burada çamur akmaları, heyelanlar, kaya düşmeleri gibi çok farklı ve değişik kütle hareketlerini gördük. Zemin sıvılaşmasıyla ilgili proje kapsamında sahadan veriler topladık ve jeofizik ölçümleri yaptık. Ekiptekiler, zemin titreşimi ana karakterini belirlemeye yönelik verileri toparladı. Gözlemlediğimiz kırık ve kaya düşmelerini yüzey modelleri üzerinde inceleyeceğiz."

Hatay'ın Tepehan köyünde meydana gelen büyük bir kütle hareketini de sahada inceleme şansının olduğunu belirten Dölek, "İlk gözlemlerimizi yaptık. Orada jeofizik çalışması yapıldı, 58 metrede su içeren bir tabaka vardı. O bölge de depremden sonra oluştu. Bu tamamen kütle hareketi. Kısa sürede çok uzun zamanda gerçekleşmesi gereken bir olay yaşanmış" ifadelerini kullandı.

İnceleme yapılan alanlardan örnekler toplayan, dronla kayıtlar alan akademisyenler, üniversitenin laboratuvarında yaptıkları incelemelerden sonra elde ettikleri verilerle ilgili rapor hazırlayarak ilgili kurumlara iletecek.

Deprem su kaynaklarını da etkileyebilir

Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve Türkiye’yi derin bir üzüntüye boğan deprem felaketinin ardından; yıkıntı atıklarının ortadan kaldırılması, bertaraf edilmesi ve yönetilmesi ile yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının mevcut durumunun belirlenmesine yönelik çalışmalar da devam ediyor. Bu çerçevede Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının koordinasyonunda Dokuz Eylül Üniversitesi’nden (DEÜ) bölgeye giden yedi kişilik ekibin yürüttüğü çalışmalar sayesinde, hem durum tespitinin yapılması hem de çözüm önerilerinin planlanması hedefleniyor. DEÜ ekipleri, TÜBİTAK 1002-C ‘Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı’ tarafından desteklenen “Deprem Bölgesinde Oluşan Atıkların Yönetimi: Atık Envanteri, Atık Karakterizasyonu ve Atık Yönetim Uygulamaları” ile “Gaziantep ve İlçelerinde Yüzey Suyu ve Yeraltı Suyu Kaynaklarının Kullanılabilirliğinin İnsan Sağlığı Açısından İncelenmesi” projeleri ile sahaya yönelik yoğun araştırmalar gerçekleştirdi. Deprem sonrası oluşan yıkıntı atıklarının çevre ve insan sağlığı açısından uygun alanlarda işlenmesi ve bertaraf edilmesinin altını çizen DEÜ’lü uzmanlar, depolama sahaları için yer seçimi, alınan farklı atık örneklerinde tehlikelilik özelliklerinin belirlenmesi, deprem bölgesinde ortaya çıkan özellikle tıbbi ve endüstriyel atıkların yönetimi gibi konularda önemli çalışmalar ortaya koydu.

Deprem bölgesinde coğrafi bilgi sistemleri araçlarını kullanarak yerleşim yerlerinde yıkıntı atıklarının geri kazanım alternatiflerini de değerlendirdiklerini belirten DEÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azize Ayol, “Bu atıkların uygun yöntemlerle ve kısa sürede toplanmaması, işlenmemesi ve bertaraf edilmemesi halinde; patojenik kaynaklı salgın hastalıkların ortaya çıkması, su kaynaklarına bu atıkların karışması sonucunda yeraltı ve yüzeysel su kaynaklarında, kirlilik ve sağlık riski oluşturabilecek durumların gözlemlenmesi muhtemeldir” ifadesinde bulundu. DEÜ ekibinin bölgedeki su kaynaklarından numune aldığını aktaran Ayol, “Ekibimiz, yeraltı ve yerüstü su numuneleri alarak depremin su kaynakları üzerindeki etkilerinin belirlenmesi, yeraltı su kuyularında metan, karbondioksit, hidrojen sülfür gibi gazların varlığının tespitine yönelik ölçümler ile yeraltı su seviyesi ölçümleri ve yüzeysel suların karakterizasyonu amacıyla örneklemeler gerçekleştirdi” diye konuştu. Bölgedeki tespitlerin, ipuçlarının ve sonuçların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Koordinasyon Bilim Kurulu’na detaylı rapor halinde sunulacağını söyleyen Ayol, bölgede çevre ve insan sağlığı açısından risk oluşmaması için kısa, orta ve uzun vadede geri dönüşüm uygulamalarına ait bir yol haritası oluşturacaklarını açıkladı.

Yapıların deprem etkisi altında davranışları ve performans seviyeleri belirleniyor

Akdeniz Üniversitesinden Deprem Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ramazan Özçelik ve araştırma ekibinin "Depremde Yıkılan Binalardaki Yapısal Kusurların Belirlenmesi" Projesi, TÜBİTAK'ın, depremin analizi için "1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Çağrısı" kapsamında kabul edildi. Prof. Dr. Özçelik, İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ferhat Erdal ve araştırma görevlisi Hüseyin Söğüt, ilk olarak depremlerin merkez üssü olan Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde saha incelemesi yaptı. Daha sonra Kahramanmaraş merkez ve Adıyaman'da yıkımın en çok olduğu bölgeleri değerlendiren Özçelik ve ekibi, Hatay ve Gaziantep'in İslahiye ve Nurdağı ilçelerindeki yığma yapılar, yol üzerindeki köprüler ve tarihi yapıların değerlendirilmesi için de gerekli incelemelerde bulundu.

Saha çalışmasında 1998, 2007 ve 2018 Deprem Şartnamesi ile tasarımının yapıldığı ve deprem esnasında yıkılan veya ağır hasar alan yapılardan oluşan hedef yapı stoku belirleyen bilim insanları, yıkıma uğramış betonarme yapılarla farklı taşıyıcı sisteme sahip yapılar, fabrika binaları, GES güneş enerji sistemleri, tarihi yapılar ve çelik yapıları inceledi. Açıklamada, görüşlerine yer verilen Özçelik, deprem bölgesinde hedef binaların taşıyıcı sistemini, kolon ve kirişlerdeki donatı miktarını öğrendiklerini, yapıların kat sayısı, taşıyıcı sistemi gibi konularla ilgili yapının çevresindeki insanlardan bilgi aldıklarını ifade etti.

Elde ettikleri bilgilerin deprem esnasında yıkılmış binalardaki taşıyıcı sisteme ait genel bilgiler sağlayacağını vurgulayan Özçelik, şunları kaydetti: "Deprem ülkemizin bir gerçeği ve bunun için tedbirli olmamız şart. Yaptığımız çalışma kapsamında yapıların deprem etkisi altında davranışları ve performans seviyeleri belirlenecek. Yapısal kusurların ve etkilerinin daha doğru belirlenmesine olanak sağlayacak. Çalışmalarımız, yapısal yetersizliklerin belirlenerek gelecek depremlere daha hazırlıklı olmamızda araştırmacılara yol gösterici olacak."

Depremden 30 dakika sonra su kaynadığına dair kamera kayıtlarını bulduk

Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin ardından TÜBİTAK'ın çağrıda bulunduğu araştırma projeleri kapsamında çalışmalarını tamamlayan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Öztürk, İskenderun'daki tespitlerine ilişkin makalesini hazırladı.

Öztürk, İskenderun'da zayıf zemin koşullarında yüksek bina yapılması ve suya doygun zeminde su sıvılaşması olduğunu kesinleştirdi. Öztürk, İskenderun'daki çalışmalarına ilişkin yayına hazırladığı tespitlerini anlattı.

Elde ettiği belge ve görüntülere ilişkin konuşan Öztürk, "Hiç deniz suyu gelmemiş bu inanılmaz bir şey. O kadar suyun hepsi yeraltından gelen sular. Bunların kaynaklarını belgeledik ama gece saat 04.17'de olan depremin ardından 04.46'ya doğru yani 30 dakika falan sonra buradan alttan su kaynadığına dair kamera kayıtlarını bulduk" dedi.

Öztürk, “Hatay Samandağ'da da, Belen'den Samandağ'a giden fay hattı kırıldı. Kırılamayan yerler vardı, son 6.3'lük depremle herhalde tamamlanmış olsa gerek. Samandağ'ı artık kırılmış olarak kabul ediyoruz. Ancak yine depremler olacak. Neden çünkü çok büyük bir deprem oldu. Çok büyük deprem olunca ne olur? O enerji kolay kolay geçer mi? Çok büyük bir yangının devamı olmaz mı? Büyük bir afet var. Onun tetiklediği başka segmentlerde kırılma olması kaçınılmaz. Bomba değil bu. Patlayıp gitmiyor. Yerin 10 kilometre derinliği kırıldı. Kırık boyunca alttan bu bloklar birbirini itiyor. Doğu Anadolu Fayı'nın Diyarbakır'ın olduğu kısım Kuzey'e doğru Ermenistan'a doğru sıkıştırdı gitti. Kırşehir'deki blok ise Kıbrıs'a doğru hareket etti. Birbirine göre sol yönde hareket eden bir kırılma var. Bu önündeki trenleri sıkıştırıyor, onlar onlara çarpacak onlar onlara çarpacak. Dolayısıyla hangisi ekstra enerjiyi patlatacak bunu bilemiyoruz." İfadelerini kullandı.

TOKİ konutlarındaki yapım tekniklerinin yaygınlaşması gerek

Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği alanlarda inceleme yapan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ) heyeti, TÜBİTAK'a sunmak üzere rapor hazırlıyor. Depremlerin oluşturduğu etki ve yıkımların nedenlerini araştırmak üzere TÜBİTAK'a başvuran NEVÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mutluhan Akın ve Mimarlık-Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Dinçer, beraberlerindeki ekiple bölgede çalışma yaptı.

Depremlerin ardından ortaya çıkan yıkım manzaralarının birden çok faktörden kaynaklı olduğunu gözlemlediklerini belirten Akın, "Binalardaki proje hataları, işçilik, malzeme gibi hususların yanında, gereğince mühendislik hizmeti almadan yapılan binalar var. Ayrıca problemli zeminler üzerine yapılan binalarda ciddi anlamda hasar ve yıkımla karşılaşıldı. Sadece binanın sağlam veya projesine uygun olarak yapılması yetmiyor. Aynı zamanda binanın üzerine oturtulduğu zemin koşullarının da uygun olması gerekiyor. Bunun son depremlerde çok fazla örneklerini gördük." dedi.
Depremin etkilediği bazı yerleşim alanlarında gevşek zemin üzerine yapılan binaların, depremde yaşanan sıvılaşmaya bağlı olarak yıkıldığının veya ağır hasar aldığının görüldüğünü aktaran Akın, hasar ve yıkımla karşılaşılmamış olması nedeniyle ön plana çıkan TOKİ konutlarındaki yapım tekniklerinin yaygınlaşması gerektiğini kaydetti.
Akın, depremin tetiklediği kaya düşmesi, heyelan gibi unsurları da incelediklerini, yaptıkları çalışmalarla ilgili hazırlayacakları raporu en kısa sürede TÜBİTAK'a teslim edeceklerini sözlerine ekledi.

Çok sayıda yeni fay tespit edildi!

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü ekibi, İzmir'de dış körfez olarak tanımlanan Foça-Karaburun bölgesinde yaptıkları araştırmalarda çok sayıda yeni fayın varlığını ortaya çıkardı.

Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, TÜBİTAK destekli Piri Reis gemisiyle sismik araştırma yapan 12 kişilik ekip, 1 hafta boyunca denizde veri topladı.

Açıklamada görüşlerine yer verilen DEÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derman Dondurur, bu çalışmada yaklaşık 1000 kilometrelik alanda sismik veri topladıklarını belirtti.

Söz konusu çalışmada çok ilgi çekici sonuçlar elde ettiklerini aktaran Dondurur, "İzmir dış körfezinin sığ yapısını, fay yapılarını biraz biliyoruz ama derin kısımlarla ilgili çok bilgimiz yoktu. Bizi şaşırtan şu oldu; oradaki aktif fay miktarı ve yoğunluğu gerçekten çok fazla. Bu çalışmanın sonuçları, çok sayıda yeni fayın varlığını ortaya çıkardı" ifadelerini kullandı.

Toplanan bu verilerden yola çıkarak fayların uzanımı, büyüklüğü, deniz tabanını etkileyip etkilemedikleri, aktif olup olmadıklarını ortaya koymayı amaçladıklarını bildiren Dondurur, veriler işlendikten sonra fayların haritalanması aşamasına geçileceğini ifade etti.

İzmir metropol alanı ve çevresinin afet riskine yönelik önemli bir çalışma yaptıklarını, projenin 2 yılda tamamlanmasının hedeflendiğini aktaran Prof. Dr. Dondurur, tarihte İzmir ve çevresinde çok sayıda yıkıcı deprem yaşandığını, özellikle 1739'da Foça'da ve 1688'de İzmir'deki depremlerin büyük hasar verdiğinin bilindiğini de belirtti.

Evim Yuvan Olsun’a Yoğun İlgi

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen afetzedelerin geçici barınma ihtiyaçlarını gidermek için başlatılan "Evim Yuvan Olsun" kampanyasında başvuru sayısının 15 binden fazla olduğunu açıkladı.

Yaklaşık 1 milyon 600 bin vatandaşı çadır kentler, konteyner kentler, kamu misafirhaneleri, yurtlar ve spor tesisleri gibi geçici barınma alanlarında misafir ettiklerini dile getiren Varank, bölgeyi tahliye eden vatandaşlara da valilikler kanalıyla barınma imkanı sağladıklarını ifade etti.
Vatandaşların kalıcı konutlarına ulaşana kadar onlara barınma imkanı sağlamaları gerektiğini vurgulayan Varank, bu çerçevede "Evim Yuvan Olsun" kampanyasını başlattıklarını hatırlattı. Varank, kampanya kapsamında yurt içinde kullanmadıkları evi, yazlıkları olan vatandaşların afetzedeleri bu yerlerde barındırmak istediklerini kendilerine ilettiklerini, kampanyayı bu şekilde başlattıklarını anlattı.
Kampanyadaki son başvuru sayısını da paylaşan Bakan Varank, "15 binden fazla vatandaşımız evlerini afetzede kardeşlerimize açtı. Bunların bir kısmı hiçbir bedel istemeden evlerini açan hayırseverlerimiz. Bunun ötesinde de ucuz bir kira karşılığında evlerini açan hayırsever vatandaşlarımız var." diye konuştu.
Kampanyanın işleyişi hakkında da bilgi veren Varank, evi olan hayırseverlerin emlak siteleri üzerinden konut bilgilerini sisteme girdiklerini, kaymakamlıkların evlerin depremzedeler için uygun olup olmadığını kontrol ettiğini, uygun olan evlere depremzedelerin yerleştirildiğini söyledi.
İlk günden itibaren oldukça güzel geri dönüşler aldıklarını dile getiren Varank, "Bu hayır yarışı içinde olmak isteyen vatandaşlarımız yoğun bir şekilde kampanyaya destek veriyorlar. Sanatçılarımız, spor dünyasından önemli isimler, siyasiler bu kampanyaya destek veriyorlar. İnanıyoruz ki bu sıkıntılı dönemde bir nebze olsun depremzede kardeşlerimizin sıkıntılarını giderecek şekilde, evlerini bu sisteme kaydettiren hayırsever vatandaşlarımız sayesinde, depremzede kardeşlerimiz, geçici bir süreyle bu evlerde misafir olabilecekler." ifadelerini kullandı.
Deprem bölgesindeki sanayicilere verilecek desteklere de değinen Bakan Varank, depremden etkilenen 11 ilde sanayinin envanterini çıkarma çalışmalarında sona geldiklerini ifade etti. Varank, organize sanayi bölgelerinde herhangi bir yıkım olmadığını, OSB'lerin önemli bir kısmında üretimin başladığını sözlerine ekledi.

Çağrılar ve Duyurular

TÜBİTAK-Malta Bilim ve Teknoloji Konseyi (MCST) İkili İş Birliği Programı 2023 Yılı Çağrısı Başvuruya Açıldı!

TÜBİTAK ile Malta Bilim ve Teknoloji Konseyi (Malta Council for Science and Technology-MCST) arasındaki mevcut iş birliği protokolü çerçevesinde ortak projeler desteklenecek.

Ortak proje önermek isteyen Türkiye'deki bilim insanlarının, projeyi birlikte gerçekleştirecekleri Malta’daki bilim insanları ile "proje ortağı" olarak anlaşmaları gerekiyor. Tek taraflı proje başvuruları kabul edilmiyor.

Çağrı kapsamında Su Yönetimi, Tarım Sistemleri, Tarımsal Gıda Değer Zinciri, Dijital Teknolojiler, Akıllı İmalat, Sağlık alanlarında başvuru yapılabilecek.

EUREKA CELTIC-NEXT Kümesi Ortak Bulma ve Bilgilendirme Etkinliği

Telekomünikasyon ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanlarında odaklanmış bir Eureka Kümesi olan Celtic-Next kümesi sekretaryası tarafından 17 Mart 2023 tarihinde Fransa/Paris’te bir ortak bulma ve bilgilendirme etkinliği düzenlenecek. Etkinliğe katılım için TÜBİTAK tarafından seyahat desteği verilecek. Seyahat desteği, Eureka çağrılarına sunulacak projelerde yer almak isteyen ve proje ortağı arayan proje yürütücüsü adaylarına yönelik olacak.

Etkinlik ile ilgili paydaşların bir araya getirilmesi ve yeni ürün, süreç veya hizmet geliştirilmesine imkân sağlayacak, araştırma ve inovasyon içeren, Eureka'ya yönelik proje fikirlerini paylaşmaları hedefleniyor. Etkinliğe, akademiden ya da sanayi sektöründen küçük ve/veya büyük ölçekli işletme, ulusal fonlayıcı kuruluş ve çeşitli kamu kurumlarından temsilcilerin katılımı bekleniyor.

2022 Yılı 2. Döneminde Bir Sonraki Dönemi Beklemeden Başvuru Yapılmasına İmkân Sağlanan 1001 Projelerinin Bilimsel Değerlendirme Sonuçları Açıklandı

2022 yılı 2. döneminde "1001-Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı" kapsamında sunulan ve bir sonraki dönemi beklemeden tekrar başvuru yapılmasına imkân sağlanan projeler değerlendirilerek, 147 projeden 101’inin desteklenmesine karar verildi.

1001 programı kapsamında 2022 yılı 2. döneminde sunulan projeler için destek oranı %17,8 iken, bir sonraki dönemi beklemeden tekrar başvuru yapılmasına imkân sağlanan projelerle birlikte destek oranı %25,2’ye yükseldi.

10. Dönem 4006-A ve 4006-B Çağrılarının Başvuru Süresi Uzatıldı

Bilim ve Toplum Başkanlığı (BİTO) tarafından yürütülen “4006-TÜBİTAK Bilim Fuarları Destekleme Programı”nın 10. Dönem 4006-A ve 4006-B çağrılarının başvuru süresi uzatıldı. Çevrim içi olarak alınmakta olan başvuruların tamamlanması için son tarih 27 Nisan 2023 saat 17.30 olarak belirlendi.

Program sayfası linki: https://bilimiz.tubitak.gov.tr/

TÜBİTAK ile Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD), Malezya Sanayi-Hükümet Yüksek Teknoloji Grubu (MIGHT) ve Hindistan Bilim ve Sanayi Araştırma Kurumu (CSIR) Arasında Açılan İkili İş Birliği Çağrılarının Son Başvuru Tarihleri Uzatıldı

Ülkemizde yaşanan deprem felaketi nedeniyle TÜBİTAK ile Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD), Malezya Sanayi-Hükümet Yüksek Teknoloji Grubu (MIGHT) ve Hindistan Bilim ve Sanayi Araştırma Kurumu (CSIR) arasında açılan ikili iş birliği çağrılarının son başvuru tarihleri 17 Mart 2023 tarihine uzatıldı. TÜBİTAK e-imza sürecinin en geç 24 Mart 2023 tarihinde tamamlanmasının gerektiği çağrılara https://uidb-pbs.tubitak.gov.tr adresi üzerinden başvuru yapılabiliyor.

Yenilikçi KOBİ’ler İçin Avrupa Ortaklığı/Eurostars-3 Programı’nın 2023 Yılı 1. Çağrısı (2023/1) Açıldı!

Eurostars-3 Programı kapsamında 2023 yılının ilk çağrısı açıldı. Çağrı kapsamında, Türkiye’den bir ve Eurostars üye ülkelerinden en az bir ortağın katılımıyla, pazara yönelik, yenilikçi ürün, süreç ve hizmet geliştirilmesi amacı taşıyan uluslararası Ar-Ge projeleri desteklenecek. 2022-2027 yılları arasında yürütülecek Eurostars-3 kapsamında, yenilikçi KOBİ'lerin Ar-Ge, yenilik kapasitelerini ve üretkenliklerini artırmalarına destek verilerek, onların küresel değer zincirlerine ve yeni pazarlara erişmelerine yardımcı olmaları amaçlanıyor.

SBEP Ortaklığı 2023 Çok Uluslu Ortak Çağrısı Başvuruya Açıldı

Ufuk Avrupa Programı Küme 6: Gıda, Biyoekonomi, Doğal Kaynaklar, Tarım ve Çevre bileşeni 2022 yılı çağrısı altında Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Ortaklığı (SBEP) Projesi, 2030 yılına kadar deniz ve denizcilik alanında iklim-nötr, sürdürülebilir, üretken ve rekabetçi bir mavi ekonomi için gereken dönüşümün desteklenmesini amaçlıyor.

BİDEB 2250-Lisansüstü Bursları Performans Programı 2023 Yılı 1. Dönem Çağrısı Açıldı

TÜBİTAK Bilim İnsanı Destek Programları Başkanlığı (BİDEB) tarafından yürütülen 2250-Lisansüstü Bursları Performans Programı 2023 yılı 1. dönem çağrısı başvuruya açıldı. Başvurular, 13 Mart 2023 saat 17:30’a kadar BİDEB Başvuru ve İzleme Sistemi (https://ebideb.tubitak.gov.tr) üzerinden alınacak.

BIOTIN Projesi “Biyomedikal Araştırmaları ” Alanında Doktora Yapmak İsteyen Genç Araştırmacıları Bekliyor

TÜBİTAK BİDEB’in MSCA–COFUND programına başvuruları teşvik etmek için açmış olduğu 2236-B MSCA-COFUND Burs Programlarına Katkı Fonu Programı kapsamında desteklenmekte olan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) BIOTIN projesi kapsamında “Biyomedikal Araştırmaları" alanında doktora yapmak isteyen 10 genç araştırmacı arıyor. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nün İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) ve Boğaziçi Üniversitesi ile ortak olarak yürüteceği program kapsamında destek kazanacak araştırmacılar doktora eğitimleri sırasında bu kurumlarda araştırma yapacak. İYTE tarafından yürütülmekte olan BIOTIN projesi, hem MSCA–COFUND programı hem de TÜBİTAK BİDEB 2236-B MSCA-COFUND Burs Programlarına Katkı Fonu Programı kapsamında destekleniyor.

Programın Çağrı Metnine ulaşmak için tıklayınız.


Bilim ve Teknoloji Haberleri

Füzyon enerjisi için devrimsel adım: Hidrojen ve bor kullanıldı!

Füzyon enerjisi için birçok ülke ve şirket çeşitli çalışmalar yürüyor. Bu çalışmaların maliyeti çok yüksek fakat TAE Technologies, bor ve hidrojen (HB) füzyonu ile devrimsel bir adım atıyor.

Trityum kullanılan füzyon enerjisi projelerinin yerine TAE Technologies ise hem daha ucuz hem de daha güvenli bir yol bulduğunu açıkladı. TAE, hidrojen-bor (HB) füzyonunu duyurarak manyetik olarak sınırlandırılmış plazmada testler gerçekleştirerek dünyada bir ilki başardı.
Arkasında 1,2 milyar dolardan fazla yatırım bulunan TAE, 30 milyon °C'de plazmayı sürdürmek üzere tasarlanan ancak 75 milyon °C'yi çoktan aşan Norman adlı beşinci nesil füzyon reaktöründen elde ettiği sonuçları paylaştı. TAE, 2030'ların başında trityum reaktörlerinin ihtiyaç duyacağından kat kat daha sıcak olan milyar dereceden fazla plazma hapsini hedefliyor. Bu hedefte şirket, diğer reaktörlerden farklı olarak tasarladığı prototip kapaklı silindir füzyon reaktörlerinin kilit rol oynayacağına inanıyor.
Testler sonucunda HB füzyonunun ölçülebilir yoğunluğa çıkabileceği saptandı. TAE Technologies CEO'su Michl Binderbauer, "Bu deney bize üzerinde çalışabileceğimiz zengin bir veri sunuyor ve hidrojen-borun şebeke ölçeğinde füzyon gücü için bir yeri olduğunu gösteriyor" açıklamalarında bulundu. Binderbauer, ellerindeki fizik sorununu çözebileceklerine ve radyoaktif olmayan, bol miktarda bulunan bu yakıt ile sınırsız enerjinin kilidini açacaklarına inanıyor.

Lucy Uzay Aracı Rekorlarına Yenisini Ekleyecek

Scitechdaily’nin haberine göre Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'nın Lucy uzay aracı, 4 milyar millik yolculuğuna bir asteroit karşılaşması daha ekleyecek. 1 Kasım 2023'te Lucy, uzay aracının yenilikçi asteroit izleme navigasyon sisteminin mühendislik testini yapmak için küçük bir ana kuşak asteroidinin yakından görüntüsünü alacak.

Lucy için potansiyel yeni ve yararlı bir hedef olarak (152830) 1999 VD57 olarak adlandırılan, iç ana kuşakta küçük, henüz adlandırılmamış bir asteroit belirlendi. Lucy misyonu, Güneş'in yörüngesinde Jüpiter ile aynı mesafede dönen Jüpiter Truva atı asteroitlerinin 12 yıllık turu sırasında dokuz asteroidi ziyaret etmeyi planlayarak şimdiden rekora imza attı.

Deniz Suyu Kullanılarak Yüzde 100'e Yakın Verimlilikle Yeşil Hidrojen Üretildi

Adelaide Üniversitesi, sürekli tükenmekte olan tatlı su kaynaklarının kullanımını önleyen araştırmalara öncülük ediyor. Adelaide Üniversitesi'nden proje lideri Profesör Shi-Zhang Qiao, "Doğal deniz suyunu, ticari bir elektrolizörde değerli olmayan ve ucuz bir katalizör kullanarak elektroliz yoluyla yeşil hidrojen üretmek için yaklaşık yüzde 100 verimlilikle oksijen ve hidrojene ayırdık" açıklamasında bulundu.

Yeşil hidrojenin ana kaynağı olan tatlı su dünyada giderek azaldığı için araştırmacılar tuzlu suları hedef aldı. Zheng, "Çalışmamız, mevcut metal bazlı olgun saf su elektrolizörününkine benzer performans gösteren, ön arıtma sistemleri ve alkali ilavesi olmadan deniz suyunu doğrudan kullanmak için bir çözüm sunuyor." dedi. Nature Energy’de yayımlanan çalışmaya göre yeşil enerji üretmek için deniz suyunun ayrıştırılmasındaki yeni atılım, geçiş metali oksit katalizörünün üzerine bir Lewis asidi tabakası (spesifik bir asit türü, örneğin krom(III) oksit, Cr2O3) eklenerek elde edildi.

Kırmızı Et Yerine Kırmızı Deniz Yosunu

Kırmızı eti unutun, kırmızı deniz yosunu tabaklarımızda olması gereken hayati gıda olabilir.

Queensland araştırmacıları, deniz yosunu yetiştiriciliğinin karbon tutma, biyolojik çeşitlilik kaybı ve gıda güvenliğinde büyük gelişmelerin anahtarı olabileceğine işaret ediyor. Araştırmacılar; Asparagopsis olarak bilinen bir kırmızı deniz yosunu cinsinin, insanlar için diyet enerjisi kaynağı olma potansiyeli, ulaşım endüstrisi için biyoyakıtlarda bir bileşen olan metanı azaltma konusundaki güçlü bir seçenek olabileceği görüşünde.

Avustralya ve Endonezya ekonomik sularının tüm olası üretim alanları arasında uygun bir konum sağlamasıyla, deniz yosunu tarımının başlatılmasının bir sonucu olarak 2,6 milyar tona kadar sera gazı emisyonunun yönlendirilebilecek. Özellikle, deniz yosunu herkesin diyetinin yalnızca onda birini alacaksa, 100 milyon hektarlık karasal üretimden kaçınılabilir.

Yeni Bir Buz Formu Keşfedildi

Science Daily’de yer alan habere göre Cambridge ve London's Global University’deki bilim insanları, sıvı suya diğerlerinden daha çok benzeyen yeni bir buz formunun keşfetti. Science dergisinde yayımlanan bu makalede ekip, deneyde yeni bir amorf buz formu yarattı ve bunun bilgisayar simülasyonunda atomik ölçekli bir modelini elde etti. Deneyler, kristal buzu çelik bir kavanozda metal toplar kullanarak küçük parçacıklara öğüten bilyalı öğütme adı verilen bir teknik kullandı. Ekip, bilyeli öğütmenin, bilinen diğer tüm buzların aksine, sıvı suya benzer bir yoğunluğa sahip olan ve katı haldeki suya benzeyen yeni bir amorf buz formu yarattığını buldu. Yeni buza orta yoğunluklu şekilsiz buz (MDA) adını verdiler. Şekilsiz olan yeni buz, moleküllerin kendilerini düzenli bir modelde düzenlediği sıradan kristal buzun aksine, amorf buzda moleküller bir sıvıya benzeyen düzensiz bir formda.

Ayrıca MDA, diğer buz formlarında bulunmayan dikkate değer bir özellik sergiliyor. Kalorimetri kullanarak, MDA'nın normal buza yeniden kristalleştiğinde olağanüstü miktarda ısı açığa çıkardığı ortaya çıktı. MDA'nın yeniden kristalleşmesinden salınan ısı, tektonik hareketlerin etkinleştirilmesinde rol oynayabilir. Bu keşif suyun yüksek enerjili bir jeofizik malzeme olabileceğini gösteriyor.

Çin Süper İnekleri Klonladı, Hedefte Süper Sürü Var

Çin’de yayım yapan Ningxia Daily gazetesinin haberine göre, Çinli bilim insanları, yüksek miktarda süt üretebilen üç “süper ineği” klonlamayı başardı. Proje, Çin'in süt endüstrisinin ithal ırklara olan bağımlılığını azaltmak için bir dönüm noktası olarak niteleniyor.

Kuzeybatı Tarım ve Ormancılık Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden bilim insanları tarafından yetiştirilen üç buzağı, Ningxia bölgesinde doğdu. Seçilen hayvanlar yılda 18 ton, ömürleri boyunca 100 ton süt üretebilecek kapasitede. Çalışmayı yürüten Northwest A&F Üniversitesi'nden yapılan açıklamada, ilk buzağının doğumda 56,7 kilogram ağırlık, 76 santimetre boy ve 113 santimetre uzunluk ile klonlama hedefine ulaşıldığı kaydedildi. Bilim insanları, normal bir inekten iki kat daha fazla süt veren binden fazla süper inekten oluşan bir sürü oluşturmak için çalışmalara başlandığını da duyurdu.

Jüpiter’in Etrafında Dönen 12 Yeni Uydu Keşfedildi

Uluslararası Astronomi Birliği bünyesindeki Küçük Gezegen Merkezi, son haftalarda Jüpiter’in etrafında dönen yeni ve henüz isimlendirilmeyen yeni ayları resmi olarak bildirmeye başladı. Jüpiter’in 12 yeni tespit edilen uydusu daha resmen kayıtlara geçti. Son haftalarda sessizce resmiyete kavuşan 12 uyduyla birlikte Jüpiter’in toplam uydu sayısı 92’ye ulaştı. Dev gezegen böylelikle bugüne kadar uydu sayısında lider olan 83 uydulu Satürn’ü geçti.

19 Milyon Yıllık Balık Beyni Keşfedildi

Nature üzerinden bugün yayınlanan bir çalışma yeni bir keşfin, hayvan evriminin gizemlerini çözmemize yardımcı olabileceğini ortaya koyuyor. ABD’de bulunan Michigan Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Rodrigo Figueora liderliğindeki çalışmada araştırmacılar, 319 milyon yıl önce yaşamış olan bir balığın fosilleşmiş beynini keşfetti. Bilim insanları, bulgularını “iyi korunmuş bir omurgalı beyninin en eski örneği” olarak nitelendirdi. Beynin, balık evrimini anlamaya önemli katkıda bulunabileceği aktarıldı.

Karıncalar Kanser Teşhisi İçin Kullanılabilir

Karıncaların kanser teşhisi için kullanılabilecekleri yeniden kanıtlandı. Bilim insanları, karıncalar ile yaptıkları çalışmada tam başarıya ulaştı. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences dergisinde yayımlanan araştırma, karıncaların kansere neden olan tümörleri ‘koklayabildiğine’ işaret etti. Karıncalar, antenlerindeki koku alma reseptörleri ile kanserli tömürlerin yaydığı kimyasalları koklayabiliyorlar. Tabii koklamak için önce bu kimyasalların insan vücudundan dışarı salgılanması gerekiyor. Söz konusu kimyasallar, ter ve idrar gibi vücut sıvılarında bulunabiliyor. Karıncalar da daha sonrasında bu sıvılardaki kimyasalları koklayarak tümörün bulunup bulunmadığının anlaşılmasını sağlayabiliyor. Bilim insanlarına göre bu keşif, kanserin erken teşhisinde ucuz yollu bir yöntem olarak hayatımıza girebilir.